BİRİNCİ SÖZ
Birinci Söz -
------------------------------------------------------------------------------َ
Ey kardeş! Benden birkaç nasihat istedin. Sen bir asker olduğun için askerlik
temsilâtıyla, sekiz hikâyecikler ile birkaç hakikatı nefsimle beraber dinle.
Çünki ben nefsimi herkesten ziyade nasihâta muhtaç görüyorum. Vaktiyle sekiz
âyetten istifade ettiğim sekiz sözü biraz uzunca nefsime demiştim. Şimdi kısaca
ve avâm lisanıyla nefsime diyeceğim. Kim isterse beraber dinlesin.
Birinci Söz
Bismillah her hayrın başıdır. Biz dahi başta ona başlarız. Bil ey nefsim, şu
mübarek kelime İslâm nişanı olduğu gibi, bütün mevcûdâtın lisan-ı haliyle vird-i
zebanıdır. Bismillah ne büyük tükenmez bir kuvvet, ne çok bitmez bir bereket
olduğunu anlamak istersen, şu temsilî hikâyeciğe bak dinle!. Şöyle ki:
Bedevî Arab çöllerinde seyahat eden adama gerektir ki, bir ka-
sh: » (S: 6)
bile reisinin ismini alsın ve himeyesine girsin. Tâ şakîlerin şerrinden kurtulup
hâcâtını tedârik edebilsin. Yoksa tek başıyle hadsiz düşman ve ihtiyâcatına
karşı perişan olacaktır. İşte böyle bir seyahat için iki adam, sahraya çıkıp
gidiyorlar. Onlardan birisi mütevazi idi. Diğeri mağrur. Mütevazii, bir reisin
ismini aldı. Mağrur, almadı. Alanı, her yerde selâmetle gezdi. Bir katı-üt
tarîke rast gelse, der: "Ben, filân reisin ismiyle gezerim." Şakî defolur,
ilişemez. Bir çadıra girse, o nam ile hürmet görür. Öteki mağrur, bütün
seyahatinde öyle belalar çeker ki, târif edilmez. Daima titrer, daima dilencilik
ederdi. Hem zelil, hem rezil oldu.
İşte ey mağrur nefsim! Sen o seyyahsın. Şu dünya ise, bir çöldür. Aczin ve
fakrın hadsizdir. Düşmanın, hâcâtın nihayetsizdir. Mâdem öyledir; şu sahranın
Mâlik-i Ebedî'si ve Hâkim-i Ezelî'sinin ismini al. Tâ, bütün kâinatın
dilenciliğinden ve her hâdisatın karşısında titremeden kurtulasın.
Evet, bu kelime öyle mübarek bir definedir ki: Senin nihayetsiz aczin ve fakrın,
seni nihayetsiz kudrete, rahmete rabtedip Kadîr-i Rahîm'in dergâhında aczi,
fakrı en makbul bir şefaatçı yapar. Evet, bu kelime ile hareket eden, o adama
benzer ki: Askere kaydolur. Devlet namına hareket eder. Hiçbir kimseden pervası
kalmaz. Kanun namına, devlet namına der, her işi yapar, her şeye karşı dayanır.
Başta demiştik: Bütün mevcûdât, lisan-ı hal ile Bismillah der. Öyle mi?
Evet, nasılki görsen: Bir tek adam geldi. Bütün şehir ahalisini cebren bir yere
sevketti ve cebren işlerde çalıştırdı. Yakînen bilirsin; o adam kendi namıyla,
kendi kuvvetiyle hareket "etmiyor. Belki o bir askerdir. Devlet namına hareket
eder. Bir padişah kuvvetine istinad eder. Öyle de her şey, Cenâb-ı Hakk'ın
namına hareket eder ki; zerrecikler gibi tohumlar, çekirdekler başlarında koca
ağaçları taşıyor, dağ gibi yükleri kaldırıyorlar. Demek herbir ağaç, Bismillah
der. Hazine-i Rahmet meyvelerinden ellerini dolduruyor, bizlere tablacılık
ediyor. Her bir bostan, Bismillah der. Matbaha-i Kudret'ten bir kazan olur ki:
Çeşit çeşit pekçok muhtelif leziz taamlar, içinde beraber pişiriliyor. Herbir
inek, deve, koyun, keçi gibi mübarek hayvanlar Bismillah der. Rahmet feyzinden
bir süt çeşmesi olur. Bizlere, Rezzak namına en lâtif, en nazif, âb-ı hayat gibi
sh: » (S: 7)
"bir gıdayı takdim ediyorlar. Herbir nebat ve ağaç ve otların ipek gibi yumuşak
kök ve damarları, Bismillah der. Sert olan taş ve toprağı deler geçer. ALLAH
namına, Rahman namına der, her şey ona müsahhar olur. Evet havada dalların
intişarı ve meyve vermesi gibi, o sert taş ve topraktaki köklerin kemâl-i
sühuletle intişar etmesi ve yer altında yemiş vermesi; hem şiddet-i hararete
karşı aylarca nâzik, yeşil yaprakların yaş kalması; tabiiyunun ağzına şiddetle
tokat vuruyor. Kör olası gözüne parmağını sokuyor ve diyor ki: En güvendiğin
salabet ve hararet dahi, emir tahtında hareket ediyorlar ki; o ipek gibi yumuşak
damarlar, birer asâ-yı Mûsa (A.S.) gibi فَقُلْنَا اضْرِبْْ بِعَصَاكَ الْحَجَرَ
emrine imtisâl ederek taşları şakk eder. Ve o sigara kâğıdı gibi ince nazenin
yapraklar, birer aza-yı İbrahim (A.S.) gibi ateş saçan hararete karşı يَا نَارُ
كُونِى بَرْدًا وَ سَلاَمًا âyetini okuyorlar.
Mâdem her şey mânen Bismillah der. ALLAH namına ALLAH'ın ni'etlerini getirip
bizlere veriyorlar. Biz dahi Bismillah demeliyiz. ALLAH nâmına vermeliyiz. ALLAH
nâmına almalıyız. Öyle ise, ALLAH nâmına vermeyen gafil insanlardan almamalıyız.
Sual: Tablacı hükmünde olan insanlara bir fiat veriyoruz. Acaba asıl mal sahibi
olan ALLAH, ne fiat istiyor?
Elcevab: Evet o Mün'im-i Hakikî, bizden o kıymettar ni'metlere, mallara bedel
istediği fiat ise; üç şeydir. Biri: Zikir. Biri: Şükür. Biri: Fikir'dir. Başta
"Bismillah" zikirdir. Âhirde "Elhamdülillah" şükürdür. Ortada, bu kıymettar
hârika-i san'at olan nimetler Ehad-i Samed'in mu'cize-i kudreti ve hediye-i
rahmeti olduğunu düşünmek ve derketmek fikirdir. Bir pâdşahın kıymettar bir
hediyesini sana getiren bir miskin adamın ayağını öpüp, hediye sahibini
tanımamak ne derece belâhet ise, öyle de; zâhirî mün'imleri medih ve muhabbet
edip, Mün'im-i Hakikî'yi unutmak; ondan bin derece daha belâhettir.
Ey nefis! böyle ebleh olmamak istersen; ALLAH nâmına ver, ALLAH nâmına al, ALLAH
nâmına başla, ALLAH nâmına işle. Vesselâm.
Risale-i Nurdan